Fâtıma bint Resûlullah (r.a.) Babasının Annesi

Babasının Annesi:
Fâtıma bint Resûlullah (r.a.)

Risaletten yaklaşık bir yıl önceydi. Zeyneb, Rukiyye ve Ümmü Külsûm’un ardından Muhammedü’l-Emîn, kendisine göz aydınlığı olacak dördüncü kızının doğumuyla müjdelendi. Dünyaya bir kız çocuğu geldiğinde utanç ve öfkeden yüzlerin kapkara kesildiği o zamanlarda beyaz ve parlak çehresiyle hâne-i saâdete aydınlık ve neşe getiren bu minik misafirin adı Fâtımatü’z-Zehrâ oldu. Hz. Fâtıma Allah Resûlü’nün peygamberlikle görevlendirilmesi üzerine Mekke’de geçen zorlu yıllarda büyüdü. Resûlullah’a hayırlı bir eş olan annesi Hz. Hatice’nin yokluğunda babasından desteğini esirgemeyen hayırlı bir evlat oldu.
Medine’ye hicretten sonra Hz. Ali, Allah Resûlü’ne Hz. Fâtıma ile evlenmek istediğini bildirdi. Daha önce Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de talip olmasına rağmen Hz. Peygamber, sevgili kızına eş olarak Hz. Ali’yi seçti ve Bedir Savaşı’nın ardından Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’yi evlendirdi. O sıralarda Hz. Ali fakirdi, savaşta ganimet olarak aldığı bir zırhtan başka mehir verebileceği malı yoktu. Fakat o, içlerinde en bilgili ve halîm olan ve İslâm’ı ilk kabul eden kişiydi. Hz. Peygamber, Allah Teâlâ’nın evliliklerini mübarek kılması için kızına ve damadına düğün gecesi bizzat dua etti. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gâbe, VI, 221-222) Resûlullah’ın duasıyla kurulan bu mütevazı yuvada Hasan, Hüseyin, Muhassin, Ümmü Külsûm ve Zeyneb adlarında beş çocuk dünyaya geldi. Allah Resûlü’nün nesli Hz. Fâtıma’nın çocukları ile devam etti.
Allah Resûlü Hz. Fâtıma’yı “ümmü ebîhâ”, babasının annesi diye severdi. Ona çok düşkündü. “Fâtıma benden bir parçadır. Ona eziyet veren şey bana da eziyet verir.” buyururdu. (Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 94) Hz. Fâtıma da babasına çok düşkündü, onun üzülmesine dayanamazdı hiç. Bu yüzden en zor zamanlarında onun yanında olmuştu bir anne şefkatiyle. Kâbe’de müşrikler tarafından Hz. Peygamber’in üzerine deve işkembesi atıldığında üstündeki pislikleri temizleyip teselli eden de o idi; (Müslim, Cihâd, 107) Uhud’da dişi kırıldığında yaktığı hasır parçasının külünü babasının yüzündeki yaraya bastırıp kanını dindiren de. (Müslim, Cihâd, 101)
Ablalarının ve erkek kardeşlerinin vefatından sonra Resûlullah’a kalan tek yadigârdı Hz. Fâtıma. Baba kız arasındaki sevgi ve muhabbet zamanla öylesine bir hâl almıştı ki tavır ve davranışları bile birbirine çok benziyordu artık. Fâtıma onun huzuruna girdiği zaman Resûlullah ayağa kalkar, onun elini tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. Resûlullah Fâtıma’nın yanına girdiği zaman da aynı şekilde o hemen ayağa kalkar, babasının elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 143, 144) Yürüyüşleri dahi aynıydı. Resûlullah’ın hastalığı esnasında bir gün Hz. Fâtıma babasına geldi. Allah Resûlü “Merhaba kızım” dedi ve onu yanına oturttu. Kulağına bir şeyler fısıldadı. Hz. Fâtıma ağlamaya başladı. Sonra bir kez daha kendisine fısıldadı. Bu kez Hz. Fâtıma’nın yüzü güldü. Hz. Âişe ona babasının gizlice ne söylediğini sormasına rağmen bir cevap alamadı. Hz. Peygamber’in vefatının ardından Hz. Âişe Hz. Fâtıma’ya üzerindeki hakkı için yemin ederek tekrar sordu. Bunun üzerine Hz. Fâtıma Resûlullah’ın ilk başta vefatının yaklaştığını haber verdiğini ve sabretmesini söylediğini, ağlayıp üzüldüğünü görünce de kendisine mümin kadınların hanımefendisi olup olmak istemediğini sorduğunu ve böylece güldüğünü söyledi. (Buhârî, İsti’zân, 43) Babasının vefatı nedeniyle çok sarsılan Hz. Fâtıma’nın tek tesellisi o gün aldığı diğer bir müjdeydi: Allah Resûlü’ne ailesinden ilk kavuşacak olan kimse kızı Fâtıma idi. (Buhârî, Fedâilü ashâbi’n-nebî, 12) Hicretin on birinci yılında Resûlullah’ın ahirete irtihalinden altı ay sonra Hz. Fâtıma yaklaşık yirmi dokuz yaşında Medine’de vefat etti.

Kaynak :

Sahabe Hatiralari (Diyanet Yayinlari)
Hale ŞAHİN