Mehdi’nin Manevi ve Fiziksel Özellikleri

Mehdi’nin Fiziksel Özellikleri

MEHDİ’NİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ

Sağ Bacağında Siyah Bir İz Vardır

(Mehdi’nin) Sağ bacağında SİYAH BİR İZ VARDIR. (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 251)

Alnında Bir Ben Vardır

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır veya Cafer-i Sadık aleyhisselam (tereddüt raviden kaynaklanıyor). Şöyle buyurdu: “Ey Ebu Muhammed! Kaim’in iki alâmeti (veya alâmetleri) vardır. BAŞINDA BİR BEN ve bir iz vardır ve iki kürek kemiğinin arasında bir ben vardır.
(Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 253)

Alnında Bir İz (Yara İzi) Vardır

Humrân bin A’yân der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’a şöyle arzettim: … ALNINDA İZ VARDIR, yüzünde ise ben.
(Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 252)

Humran bin A’yân der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’a: … ALNINDA İZ VARDIR, yüzü güzellerin evladıdır. (Yani yüzü güzeldir)… “
(Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 252-253)

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır veya Cafer-i Sadık aleyhisselam (tereddüt raviden kaynaklanıyor). Şöyle buyurdu: “Ey Ebu Muhammed! Kaim’in iki alâmeti (veya alâmetleri) vardır. BAŞINDA bir ben ve BİR İZ VARDIR…
(Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 253)

Çekik Gözlüdür

Humrân bin A’yân der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’a şöyle arzettim: … Mehdi’nin GÖZLERİ ÇEKİKTİR, …
(Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 252)

Sırtında Yaprak Şeklinde Bir Ben Vardır

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır veya Cafer-i Sadık aleyhisselam (tereddüt raviden kaynaklanıyor). Şöyle buyurdu: “… iki kürek kemiğinin arasında bir ben vardır. SOL KÜREK KEMİĞİNİN SOL ALT TARAFINDAN BİR YAPRAK VARDIR, tıpkı mersin yaprağı gibi.”
(Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 253)

Burada kastedilen, yaprak gibi kenarları olan ben, ten rengi olacağı, fakat zeminden yüksekte kenarlıklı bir ben olduğu ve yapısıyla yaprağı andıran, solmuş yaprak renginde bir ben olacağı anlaşılmaktadır.

PEYGAMBERİMİZ’İN SOYUNDANDIR

Mehdi Peygamber Efendimiz’in soyundandır:

Hz. Ali’nin rivayetine göre Resulullah şöyle buyurdu: “Kıyametin kopması için zaman da sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah (c.c.) benim Ehl-i Beytimden bir zatı (Mehdi’yi) gönderecek.” (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)

Hz. Ali’ den rivayet edilmiştir; Peygamberimiz buyurdu: “El-Mehdi, bizden Ehl-i Beyt’tendir.”

Said b. el Müseyyeb’den, Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Mehdi, kızım Fatıma’nın neslindendir.” (Sünen-i İbn Mace, 10/348)

Mehdi ile müjdelenin. O Kureyş’ten ve Ehl-i Beyt’imden bir kişidir. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 13)

Bütün peygamberler birbirinin soyundandır. Hz. Mehdi de hadislerin belirttiğine göre bu soydan gelmektedir. Halk arasında bu soydan gelenlere Seyyid denmektedir. Allah, Kuran’da birbirlerinin soyundan gelen elçilerden bahsetmektedir. Bu ayetler Mehdi’nin de aynı soydan geleceğine işaret ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)

Gerçek şu ki, Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti; Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir. (Al-i İmran Suresi, 33-34)

“Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.” (Bakara Suresi, 128)

Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik. (Enam Suresi, 87)

Güzel ve Nurludur

O (Mehdi) güzel bir delikanlıdır, güzel yüzlüdür. Yüzünün nuru başına ve saçlarının siyahına kadar yükselir. (Mehdilik ve İmamiye, s. 153 /İkdüd Dürer’den)

Yüzü parlayan yıldız gibi nurludur. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 33/Kitab-ül Burhan Fi Alamatil-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 22)

Allah, Hz. Yusuf’un güzelliğinden şu şekilde bahsetmektedir:

(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf’a da “Çık, onlara (görün)” dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: “Allah’ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir” dediler. (Yusuf Suresi, 31)

Siyah Saçlıdır

Yüzünün nuru başına ve saçlarının siyahına kadar yükselir. (Mehdilik ve İmamiye, s. 153/İkdüd, Dürer’den)

Omzunda Nübüvvet Mührü Vardır

Mehdi’nin omzunda Peygamber Efendimiz’deki nübüvvet mührü bulunacaktır. (El-Kavlu’l Muhtasarr Fi Alamatil Mehdiyy- il Muntazar, s. 41)

Omzunda Peygamber’in alameti vardır. (Kıyamet Alametleri, s. 165/Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 23)

Omzunda Peygamber’in nişanı vardır. (Kıyamet Alametleri, s. 163)

Hadis-i şeriflerden anlaşılacağı üzere Hz. Mehdi’nin iki omuzu arasında Hz. Muhammed’de olduğu gibi açık bir alamet olan “nübüvvet mührü” olacaktır.

Cabir b. Semüre’den rivayet edilmiştir: “Resululah’ın mühürü güvercin yumurtası kadar bir yumru idi.” (Sünen-i Tirmizi, 6/126)

Abdullah b. Sercis’ten rivayet edilmiştir: “(Resulullah’ın) iki küreği arasında sol küreği bölümü tarafında üstü siğilleri andıran beneklerle dolu peygamber mührüne baktım.” (İbni Kesir, Şemail-i Resul, s. 53)

Ebu Saib b. Yezid’den rivayet edilmiştir: “Gözüm Peygamberimiz’in iki omuzu arasındaki mühüre ilişti.” (Sünen-i Tirmizi, 6/126)

Rengi

Hz. Mehdi’nin rengi arabidir. (Kıyamet Alametleri, s. 163/El – Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29/Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 24)

Rengi arab rengidir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 24)

Not: Arap ırkının ten rengi kırmızıyla karışık beyazdır.

Hz. Peygamber’in ten rengi de kırmızıya çalan beyaz renkti. Fakat, teninin görünen kısımları güneş, rüzgar gibi etkenlerle esmere çalıyordu. Rivayetlerden Hz. Mehdi’nin de Peygamber Efendimiz’le aynı renkte olacağı anlaşılmaktadır. Bir rivayette Resulullah’ın ten rengi şöyle tarif edilmektedir:

Enes b. Malik, Peygamber’in rengi hakkında şöyle dedi: Beyaz idi. Fakat beyazı esmere çalıyordu. (İbni Kesir, Şemail’ür- Resul, s. 28)

Esmerden maksat bembeyaz olmayıp az kırmızılığı ispat etmektir. Çünkü Resul-ü Ekrem Hazretlerinin rengi, hamamdan henüz yeni çıkmış ve kendisine kızıllık gelmiş olan bir beyaz kimsenin o andaki rengi gibidir. Yani Resul-ü Ekrem Hazretlerinin mübarek rengi, kırmızı ile karışık nurani beyaz idi. (İbni Kesir, Şemail’ür- Resul, s. 28)

Genel Görünümü

Hz. Mehdi’nin boyu, posu sanki Beni İsrail ricalindedir. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 36-29)

Cismi, İsrail cismidir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 24)

Mehdi sanki Beni İsrail’den bir adamdır. (Tavrı onlara benzer yani heybetli ve acar) (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 23-30)

Boyu

Mehdi, orta boylu olacaktır. (Kıyamet Alametleri/El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 41)

Peygamber Efendimiz’in de aynı boyda olduğunu rivayetlerden öğrenmekteyiz:

Enes B. Malik rivayetlerde buyurdu ki: Resulullah (s.a.v) orta boylu idi. Bilindiği gibi hadiste geçen Rab’a kelimesi normal ve orta boylu demektir. Fakat normal boy için uzun olan şahsa göre bir sınır vardır. Çünkü boyun sahibi kendi karışı ile yedi karış kadar olan boya normal boy denilir. (Tirmizi, Şemail-i Şerif, s. 15)

Yaşı

Yaşı 30 ile 40 arasında olduğu halde gönderilecektir… Mehdi benim evlatlarımdandır. 40 yaşlarındadır. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 41)

40 yaşındadır. Diğer bir rivayete göre 30 ile 40 yaşındadır. (Kıyamet Alametleri, s. 163)

Hadislerde belirtilen, Mehdi’nin gönderildiği yaşlardan kasıt, onun vazifeye başlayacağı, insanların kendisini tanıyacakları ve faaliyetini görüp izleyecekleri yaşlardır.

Sakalı

Sakalı bol ve sık olacaktır. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)
Sakalı sıktır. (Kıyamet Alametleri, s. 163)

HZ.MEHDİ A.S’IN MANEVİ ÖZELLİKLERİ VE ÇIKIŞ ALAMETLERİ

Hz.Mehdi Hilafet Merkezinin Bulunduğu Yerden Çıkacaktır :
Hz.Mehdi’nin çıkacağı yer konusunda farklı rivayetler mevcuttur.Üstad Bediüzzaman Said-i Kurdi, bu ihtilaflı rivayetler hakkında şöyle bir yorum yapmaktadır : “Ahir zaman hadislerini aktaran alimler, ahir zaman olaylarını kendi dönemlerindeki hilafet merkezlerini esas alarak aktarmışlardır. Mehdiyet olayının gerçekleşeceği yer olarak, her alim kendi zamanının hilafet merkezi olan Irak, Şam, Kûfe, Medine gibi şehirleri belirtmiştir. Ravilerin bu içtihatları da zamanla rivayetlere katılarak günümüze ulaşmıştır. Ancak bu rivayetlerin ortak noktası, bu olayların Hilafet Merkezi’nde gerçekleştiğidir. (24.Söz-5.Şua, 9.Mesele)
Bediüzzman bu sonuca varmıştır. Bilindiği gibi son hilafet merkezi İstanbul’dur. Halifelik geçen yüzyılın başlarında resmi olarak kaldırılmıştır ve o günden bu yana dünya üzerinde başka hiçbir yere de taşınmamıştır. Yani hilafetin son bulduğu yer Türkiye topraklarıdır. Öyleyse ahirzamanda gelmesi beklenen Hz.Mehdi (as) bu topraklar üzerinde doğacaktır. Burada sözü Bediüzzaman Said-i Nursi’ye verecek olursak : “Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten işittim ki; O Zat, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihrac etmiş (bir anlam çıkartmış) ve kanaati gelmiş ki : “Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid’atlar karanlığını dağıtacak.” Ben, böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle O nurani zatlara zemin hazırlıyoruz” (28.Mektup, 7. Mesele, 5. Sebep)

E)Hz.Mehdi’nin Özellikleri :
aa) Hz.Mehdi Allah’a karşı son derece boyun eğicidir : Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde Hz. Mehdi’nin, Allah korkusu çok güçlü olan bir kimse olacağı bildirilmektedir : “Mehdi, gerges kuşunun kanadı ile titremesi gibi Allah’tan çok korkan bir kimsedir.” Başka bir hadiste : Mehdi Allah’a karşı son derece boyun eğicidir. Ahlak bakımından Peygambere benzer. (Kıyamet Alametleri, sf.163) Ben Mehdi’yi Peygamberlerin sahifelerinde şöyle bulurum : “Mehdi’nin amelinde ne zulüm ne de ayıp vardır.” (Kitab-ül Burhan sf. 21) Hadislerde verilen bu bilgilerden Hz. Mehdi’nin, çevresinde Allah’a olan bağlılığı, ihlası ve üstün ahlakıyla dikkat çeken bir kimse olacağı anlaşılmaktadır.

bb)Çağının en büyük müceddididir :
Müceddid, dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre ders vermek üzere gönderilen, kendi çağının en büyük alimi anlamına gelmektedir. Resuluİlah (s.a.v.) buyurdu : “Mehdi, bizden Ehli Beyttendir. Allah Onu bir gecede ıslah eder. (olgunlaştırır).” “O, kimsenin bilemediği gizli bir gücün sahibi olduğu için kendisine Mehdi denilmiştir.”( Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman). Bir tevili şudur ki : Bütün zahiri ilimler, istenildiğinde herkes tarafından okuyarak, araştırılarak öğrenilebilir. Bir de çalışılarak elde edilemeyen, ancak Hz. Allah’ın bir lütfu olan ve onu istediği kuluna verdiği “Vehbi ilim” vardır. Yukarıdaki rivayette “kim- senin bilemediği” denilerek Mehdi’nin böyle bir ilme sahip olduğu anlatılmak istenmiştir. Bu ilmin “Ledün ilmi” olması da muhtemeldir. Kehf suresinde Musa (a.s.) ile ismi verilmeyen mübarek bir şahis arasında geçen kıssada, benzer bir ilimden bahsedilmektedir. (Rivayetlerde bu şahsın Hızır a.s. olduğu anlatılır.)
Bu konuda Bediüzzaman’ın güzel açıklamalarından bazıları : “Allah-u Teala, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir nurani zatı gönderecek ve o zat da, ehl-i beytten olacaktır… Kadir-i Zülcelal Hz. Mehdi ile de, alem-i İslam’ın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır. (Mektubat, 411-412).” Mevdudi ise şöyle diyor : “…Tam manasıyla dini ihya edecek, her alanda devrim yapacak ve tam bir başarı kazanacak kamil bir müceddid maalesef şimdiye kadar dünyaya gelmemiştir. Fakat hem akıl ve mantık, hem tabiat kanunları ve dünyanın gidişatı böyle bir müceddid veya önderin doğmasını gerektirmektedir…İşte bu liderin adı “El-İmam-ül Mehdi” olacaktır; ki bu hususta Hz.Peygamber (as)’ın açık hadisleri vardır…Mehdi (as) çağdaş bir lider olacaktır. Çağının bütün ilim ve tekniğine iyice vakıf olacaktır. Hayatın bütün meseleleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olacaktır. Aklı, zekası, siyasi kabiliyet ve savaş tekniğinin bilgisi bakımından herkesten üstün olacaktır. Kısacası, çağın ilericilerini çok geride bırakacak bilgi, yetenek ve güce sahip olacaktır…”(Mevdudi, Hz.Peygamber’in Hayatı, sf 396-397-398 )

cc)Çağının En Büyük Komutanıdır :
“Çalışanlar üzerine disiplinli olması, malı cömertçe vermesi ve yoksullara karşı çok merhametli olması, Mehdi’nin alametlerindendir.”(Mehdiyy-il Ahirzaman). Ebu’l Ala Mevdudi ne güzel açıklıyor : “Şuna inanı -yoruz ki, İmam Mehdi geldiği zamanın en ideal komutanı, lideri olacaktır. Buradaki idealden maksadım şudur : çağın bütün gerçeklerini bilecek, tam bir yönetici yeteneğine sahip bir insan olacaktır. Korkarım ki, onu ilk reddedecek olanlar gelenekçi ulema sınıfı ve sufi takımından başkası olmayacaktır. Çünkü onlar göreceklerdir ki, bu insanın, tasavvurlarındaki Mehdi ile hiçbir ilgisi yok.”(Mevdudi, İslamda İhya Hareketleri). Aynı konuda Üstad ise şöyle diyor : Büyük Hz. Mehdi’nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad aleminde. (Şualar, 456).

dd) Tebliğ (İrşad) Gücü :
“Asrında cahil, cimri ve korkak olan bir adam hemen alim, cömert ve cesur olacak.”(Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 186). “O (Mehdi) kuru bir kamış ağacını kuru bir yere dikecek, anında yeşillenip yaprak verecek.” Bu ikinci hadis zahiri ma- nalarının dışında farklı şekillerde yorumlanmaktadır. Bu yorumlardan biri şu şekilde olabilir : Mehdi “kuru bir ağaç”a benzetilen bir insana teveccühüyle ve onu irşad etmesiyle; önceleri tıpkı kuru bir ağaç gibi etrafına faydalı olamayan bu insanı, bu kez yeşillenmiş ve meyve vermiş bir ağaç gibi etrafına, yani dinine, halkına ve bütün insanlığa faydalı hale getirecektir.

“Bu önder ve lider, ruhta ve özde İslam olan yeni bir düşünce ekolü ve hareket tarzı belirleyecektir. O’nun başlattığı hareket ve düşünce akımı, kafaları ve insanların yaşantılarını temelden değiştirecektir. Başlattığı hareket öylesine büyük ve geniş kapsamlı olacaktır ki, hem siyasi hem de kültürel nitelikler taşıyacaktır. Cahiliye bütün gücüyle O’na karşı koymaya, O’nu yıkmaya çalışacaktır ama zafer Mehdi (as)’nin olacaktır.” (Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, sf 399)

ee) Mücadelesindeki Kararlılığı :
Hz.Mehdi’nin bu özelliğiyle ilgili rivayetler çoktur. Bunlardan bazıları şöyledir : “Mehdi işi sıkı tutacak.” (Berzenci, s. 175). “İnsanlar hakka dönünceye kadar mücadelesine devam edecektir.” (Mehdiyy-il Muntazar, s. 23). “Fitneleri önlemenin kendisine zor gelmeyeceği ve öldürmenin de onu vazgeçiremeyeceği Ehli Beytim’e mensup birisi (Mehdi) sahip olmadan günler geceler bitmeyecektir.” (Kitab-ül Burhan s.12). “Mehdi (as) hesabını çok seri bir şekilde görecek ve vaadinden dönmeyecektir.” (Kitab-ül Burhan s. 24). “Mehdi Doğu tarafından çıkacak. Karşısına dağlar bile dikilse onları ezip geçecek, o dağlarda kendisine yol bulacaktır.” (Mehdiy-yil Muntazar, s. 39)

ff) Sadece Allah’a Dayanıp Güvenmesi :
Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde “halkın büyük kısmının Hz. Mehdi’ye yardımcı olmaktan kaçınacağı”, fakat sadece Allah-u Teala’ya dayanan Mehdi (as)’ın insanların yardımına tenezzül etmeyeceği şöyle haber verilmiştir : ” Mehdi bizden, Ehl-i Beyttendir. O, benim ümmetimden, tenezzül etmeyen (Allah’tan başka hiçbir varlığa minnet duymayan) bir adamdır.” ” Benim ümmetimden, daima Allah tarafından desteklenen ve onlara yardımcı olmayan halkın zarar veremeyeceği bir cemaat kıyamet kopuncaya kadar hiç eksik olmayacak. Ümmetim içinde daima böyle bir taife (topluluk) bulunacaktır.” (Sünen-i İbni Mace, cilt 1, sf. 16) “Kıyamet ancak, ümmetimden bir taife, insanlara galip olduğu halde kopacaktır. Bu taife ne kendilerine yardımcı olmayanlara ne de yardımcı olanlara bakmayacaklar.” (onların davranışlarına, ehemmiyet vermeyeceklerdir.) (Sünen-i İbni Mace, cilt 1, sf. 19)

F) Mücadelesinin Özellikleri :
aa) Belli Bir Süre Tanınmayacaktır :
Mehdi (as), vakti gelinceye dek gizlenecektir. Vaad olunan vakti gelince de ortaya çıkacaktır…(Beklenen Mehdi, sf 39). Bu durumu Bediüzzaman şöyle ifade etmektedir : “…öyle tefsir etmişlerdir ki, bu eşhas harika çıktıkları vakit bütün dünya onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki demiştik : Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise o eşhas (Hz.Mehdi), hattâ o müdhiş Deccal dahi çıktığı zaman çokları, hattâ kendisi de başlangıçta Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u îmânın dikkatiyle, o eşhas-ı âhir zaman tanınabilir.” (Mektubat, 54). Aynı konuda Araştırma Dergisi’nde şöyle bir ifade geçmektedir : “Bu hayırlı insanların (Hz.İsa ve Hz.Mehdi) ortaya çıkışlarının ilk dönemlerinde tanınmamalarında elbette ki pek çok hayır ve hikmet vardır. Bu gizlilik, Allah’ın izniyle, Hz. İsa ve Hz. Mehdi’ye pek çok konuda kolaylık sağlayacak ve aynı şekilde onların pek çok kötülükten korunmalarına da vesile olacak olabilir”. (Temmuz sayısı)

bb) Hz.Mehdi, İnsanlar Kendisinden Umut Kesince Çıkacaktır :

Deccal’in sahip olduğu değişik güçler (Askeri,ekonomik, idari, teknolojik güçler ile medya-basın gücü) tüm imkanlarını kullanarak halkı yanlış inançlara, büyük bir korkuya ve umutsuzluğa itmeye çalışacaktır : “İnsanların ümitsiz olduğu ve “Hiç Mehdi falan yokmuş” dediği bir sırada Allah Mehdi’yi gönderir…” (Kitab-ul Burhan sf. 55) “…Mehdi, Resulullah’ın bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı ve çıkışından ümit kesildiği bir sırada çıkar…” (Kitab-ül Burhan sf. 55). Günümüzde İslam aleminin ve genelde tüm insanlığın savaş, açlık, katliam, dinsizlik gibi belalarla kuşatıldığı ve İslam coğrafyasının galibiyetinden neredeyse umudun kesildiği bu dönemi tasvir eden bir başka hadis ise şöyledir : “Masum insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir…” (Mehdiyy-il Muntazar, sf. 37)

cc) Hz. Mehdi’nin Üç Asli Görevi Vardır :

Bediüzzaman bu görevleri şöyle sıralamaktadır : “Hz. Mehdi’nin temsil ettiği kudsi cemaatin üç vazifesi var.
“Birincisi her şeyden evvel felsefeyi ve maddecilik fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek…Bu konuda Mevdudi de şöyle diyor : Mehdi geldiği zaman, Müslümanlar’ın düşünce ve inançlarında bulunan cahiliye pisliklerini temizlemeye çalışacak, en saf şekliyle İslam’ı ortaya koyacaktır. İslam’ı her alanda hakim kılmak için çalışacaktır. İkinci Vazifesi : şeriatı icra ve tatbik etmektir. Birinci vazife maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife gayet büyük maddi bir kuvvet lazım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin.” O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiyeyi İttihad-ı İslam’a bina ederek, İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam’a hizmet etmektir.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9). Mevdudi ise bu vazifeler hakkında şunları söylemektedir : “Mehdi’nin hak davası için olan bütün çalışmaları İslam’ın dünyaya hakim olmasına vesile olacak, bütün dünyada bir İslam nizamı tesis edilecektir. İslam’ın bu hakimiyetini, sadece yönetim biçimi içinde ele almak yanlıştır. Çünkü, İslam’ın hakimiyeti her alanda gerçekleşecektir. Bütün bunların sonunda hadiste de belirtildiği gibi “yerde ve gökte bulunan herkes mutlu olacaktır.” (Hz. Peygamber’in Hayatı)

dd) Hz.Mehdi’ye Katılma Emri :

Resulullah (SAV) şöyle buyurdu : “Biz öyle bir Ehl-i Beytiz ki, Allah bizlere dünyayı değil ahireti ihtiyar etti. Muhakkak ki benden sonra Ehl-i Beytim bela ve mihnetlerle karşılaşacaklar. Şark tarafından siyah bayraklı bir kavim gelinceye kadar…Bunlar hakkı isterler, verilmez; çarpışırlar, muzaffer olurlar; istedikleri verilir. Fakat o hak Ehl-i Beytimden birisine verilmedikçe kabul etmezler. O (Mehdi) arza sahip olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden kim O’na yetişirse, kar üzerinde sürünerek dahi olsa gelsin, O’na katılsın.Zira O Mehdi’dir.” (Ahirzaman Mehdi’sinin Alametleri,14)

ee) Birçok sıkıntı ve zorlukla karşılaşacaktır :

Hadislerde Hz.Mehdi’nin başlangıç yıllarının sıkıntı ve zorluklarla dolu mücadele yılları olduğu anlatılmaktadır. “Mehdi, bizden, Ehl-i Beyt’tendir… Biz öyle bir ev halkıyız ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beytim muhakkak benden sonra bela, kaçırılma ve sürgüne uğrayacaktır.” “… Mehdi, Resulullah’ın bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı ve çıkışından ümit kesildiği bir sırada çıkar. İki rekat namaz kılar. Namazdan dönünce şöyle der : “Ey insanlar! Ümmet-i Muhammed ve bilhassa onun Ehl-i Beyti çok belalar gördü ve bizler kahr ve haksızlığa maruz kaldık.”

ff) Hz.Mehdi’nin Askerleri veya yardımcıları :

Hakim’in Müstedrek’inde Hz. Ali’den gelen bir rivayette Hz. Mehdi ve askerlerinin faziletleriyle ilgili olarak şöyle denilir : “Selef onları geçemediği gibi halef de onlara ulaşamaz” (Müstedrek, Mukaddime : 52, Fasıl, s.319) . O’nun (Mehdi’nin) kumandaları, insanların en hayırlısıdırlar. (Muntazar-49)Muhakkak ki onlar hidayet sancaklarıdır. (Ramuz El Ehadis 1/135)
Şehitleri, şehitlerin en hayırlısı; emirleri, emirlerin en üstünüdür. Onlar Allah’ın has kullarıdır. (Kıyamet Alametleri-198 ) “Onlar Allah yolunda hiçbir kınayanın kınamasından, dedikodusundan korkmayan İslam ahalisidir. “(SüneniİbniMace-10-259).

Hz.Mehdi’nin yardımcıları Arap olmayacak, diğer milletlerden olacak. (Kıyamet Alametleri-187). “Ashab-ı Kehf, Mehdi’nin yardımcıları olacaktır.” (Kitab-ul Burhan). İmam Ebu İshak bu konuda şöyle diyor : “Mehdi çıktığı zaman, Ehl-i Kehf’e gidip selam verince, Allah onları diriltecek ve Mehdi’nin yanında yerlerini alacaklardır .Daha sonra yattıkları yere dönüp kıyamete kadar da kalkmazlar.” (Ahirzaman Mehdisi’nin Alametleri,59). “Horasan tarafından çıkan siyah sancaklılar, Hz.Mehdi’nin hakimiyeti için zemin hazırlarlar.”(Fetava-i Hadisiye, 37-42). “Bulutların semada toplandığı gibi, Allah O’nun etrafında bir kavim toplar. Onların kalplerini uzlaştırır. Onlar, içlerinden şehit düşene üzülmez, kendilerine katılana da sevinmezler. Sayıları Bedir Ashabı (313) kadardır. Evvelkiler onları geçmediği gibi, sonrakiler de onlara yetişe- mezler. Onların sayıları TALUD ile nehri geçenler kadardır.” (Kitab-ul Burhan-57) “Aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişilik bir grup oluştururlar. Onlar her zalime galip gelirler. Onların kalpleri demir gibidir ve onlar gündüz arslan, gece de abiddirler. Ne evvelkiler, ne de sonrakiler fedakarlıkta onlara yetişemez.” (Kitab-ul Burhan 57-68 ) “Mehdi (a.s)’ın vezirleri 10’dan aşağı ve fakat 5’ten yukarı olacaktır. Memleket işlerinin ağırlıklarını O’nunla paylaşacaklar. Dokuz kişiden ibaret olacaklardır.” (Kıyamet Alametleri-187)

Bediüzzaman Hazretleri de Hz.Mehdi’nin yardımcıları hakkında şöyle demektedir : Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas, sadakat ve tenasüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. İşte o pek kesretli ve muktedir ordu Al-i Muhammed Aleyhissalatu Vesselamdır ve Hz.Mehdi’nin en has ordusudur. (Emirdağ Lahikası-259).

gg) Mücadelesinden Ayrılanlar da Olacaktır :

“Mehdi’nin ordusu zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman o çetin görevi üstlenememek, rahatlık meyli; can, mal, mevki korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır. Ama “onlar buna aldırmayacak,” (Ramuzü’l Ehadis, s. 476) “Ayrılanlar da, muhalifler de ona zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir.” (Ramazü’l-Ehadis, s. 487) Ancak Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde, bu ayrılan kişilerin Hz. Mehdi cemaati için çok büyük bir hayır ve güzellik olduğu da bildirilmektedir. Bu hak topluluk arasında gizlenen samimiyetsiz kişilerin ortaya çıkmasıyla, Allah’ın izniyle Hz. Mehdi cemaatinin birbirlerine bağlılığı daha da artacak, kötülerin ayrılması onları daha da kuvvetlendirecektir.

Hazret-i Mehdi keramet sahibidir

Sual : (Mehdi sıradan bir insandır, kerameti, harikulade halleri yoktur, bir meleğin, “Bu Mehdi’dir” demesi gibi bir şey olamaz. Böyle bir şey imtihana aykırıdır, insanın seçme iradesini kaldırır. Mehdi’nin geldiğinin gökten haber verilmesi, telefonla, radyo veya TV ile bildirilmesi demektir) diyenlerin maksadı nedir? Kendilerini veya hocalarını mı Mehdi yapmak istiyorlar?
CEVAP
Belki de o maksatla söylüyorlardır. Hazret-i Mehdi’de birçok olağanüstü olaylar görülecektir. Bu harikulade olaylar, imtihana aykırı değildir. Öyle olsaydı, Peygamberlerin mucizelerini gören bütün müşrikler, hemen iman ederdi. Her peygamberden mucize görüldüğü halde, inanmayanlar daha çok olmuştur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki :
Hazret-i Mehdi’nin zuhurunun alametleri, Peygamber efendimizin peygamberliğinin bildirilmesinden önce ortaya çıkan irhasat gibidir. Nitekim Peygamber efendimiz ana rahmine düşünce, yeryüzündeki bütün putlar yüzüstü düştü. Bütün şeytanlara işlerinden el çektirildi. Melekler, İblis’in tahtının altını üstüne getirerek, onu denize attılar ve ona kırk gün azap ettiler. Doğduğu gece, Kisra’nın sarayı sallandı, 14 kulesi düştü. Mecusilerin bin senedir sönmeyen ateşi söndü. Hazret-i Mehdi de, büyük bir zat olup, sayesinde İslamiyet’e ve Müslümanlara üstün bir takviye hâsıl olacağından ve evliyalığının maddî ve manevî açıdan büyük bir etkisi bulunacağından, kendisi harikulade birçok keramete sahip olup, döneminde olağanüstü alâmetler zuhur edecektir. Bu yüzden, Resulullahın irhasatı gibi olağanüstü işler, Hazret-i Mehdi’nin zuhurundan önce de ortaya çıkarak, onun alametleri olacaktır. (2/68 ) [İrhasat, bir peygamberden, peygamberliği bildirilmeden önce meydana gelen harikulade [olağanüstü] haller demektir. İsa aleyhisselâmın beşikte konuşması, Muhammed aleyhisselama, ağaçların, taşların selam vermeleri gibi hâllere irhas denir. Henüz peygamberlikleri bildirilmediği için, mucize denmez.]

Yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki :
Hindistan’da biri, Mehdi olduğunu iddia etmişti. Meşhur, hatta manası tevatür derecesine varmış birçok hadis-i şerifler, böylelerinin bu itikat ve sözlerini yalanlamaktadır. Birçok hadis-i şeriflerde, (Mehdi’nin başı hizasında bir bulut olacaktır. Buluttan bir melek, “Bu Mehdidir, sözünü dinleyiniz” diyecektir) buyuruldu. O halde insaf etsinler ki, bu alametler, o adamda var mıdır, yok mudur? Hazret-i Mehdi’nin daha birçok alametlerini, Peygamber efendimiz haber vermiştir. Ahmed ibni Hacer-i Mekki hazretleri (El-kavl-ül-muhtasar fi alamat-il-Mehdi) ismindeki kitabında, Hazret-i Mehdi’nin iki yüze yakın alametlerini yazmıştır. Geleceği bildirilen Mehdi’nin alametleri meydandayken, başkalarını Mehdi sananlar, ne kadar cahildir! (2/67)

İmam-ı Rabbani hazretlerinin bildirdiği bu hadis şerifte açıkça, Hazret-i Mehdi’nin zuhurunu, meleğin haber vereceği bildiriliyor. Melek için nasıl olur da, telefon, radyo veya TV denebilir? Demek ki, tevilcilerden her şey beklenir. Nitekim melekler için (Tabiat kuvvetleridir) diyen sapıklar da çıkmıştı. Buna, tevil yoluyla inkâr denir. Açıkça inkâr edemedikleri için, böyle tevil ederek inkâr ediyorlar. Her şey böyle tevil edilirse, ortada din diye bir şey kalmaz.

(El-kavl-ül-muhtasar fi alamat-il-Mehdi) kitabında bu hususta bildirilen birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir :
(Mehdi, çıkarken başında bir sarık olacak ve bir münadi, “Bu, Allah’ın halifesi olan Mehdi’dir, ona uyunuz” şeklinde nida edecektir.)

(Mehdi, başının üzerinde, “Bu Mehdi’dir, ona uyunuz” şeklinde çağıran bir melek olduğu halde çıkacaktır.)

(Hiçbir tarafın kendisinden korunamayacağı bir fitne zuhur edecek. Bu fitne, çıktığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum, bir münadinin semadan seslenerek, “Ey insanlar, emîriniz artık Mehdi’dir” demesine kadar devam edecektir.)

(Mehdi’nin zuhuru Muharrem ayında olacak ve semadan gelen bir nida, “Bu, Allah’ın halifesi Mehdi’dir, ona uyunuz ve sözünü dinleyiniz” diyecektir.)

Bunları hiçbir Ehl-i sünnet âlimi tevil etmemiş, İmam-ı a’zam hazretleri de, (Kıyamet alametlerinin hepsinin, hadis-i şerifte bildirildiği gibi, zamanı gelince aynen gerçekleşeceğine inanırız) buyurmuştur. (Fıkh-ı ekber)

Hazret-i Mehdi’nin mezhebi

Sual : Mevdudi, (Mehdi ortaya çıkınca, mezhep diye bir şey olmayacak. Mehdi, hayatın ana problemlerinde derin nüfuza sahip, modern bir reformcu olacak. Mezhepleri kaldıracak. Fıkıh ve tasavvuf âlimleri, onun getireceği yeniliklere karşı feryat edecekler. O zaman, bu dört mezhepten kurtulacağız) gibi şeyler söylüyormuş. Onun hayranları da aynısını söylüyorlar. Dört mezhep hak değil mi? Hak olan dört mezhebi Mehdi niye kaldıracak?
CEVAP
Mevdudi mezhepsizdir, onun sözü dinde senet değildir.

Hak kalkarsa yerine bâtıl gelir. Hak olan mezhep, kaldırılmaz. Mezhepleri kimse kaldırmayacaktır. Mezhepler dinin emriyle, Peygamber efendimizin emriyle ortaya çıkmıştır. Mezhep imamı demek, Peygamber efendimizin Kur’an-ı kerimden çıkardığı bilgileri, Eshab-ı kiramdan işiterek toplayan, kitaba geçiren büyük âlim demektir. Bu ise, Resulullah’a ve Kur’an-ı kerime uymak demektir. Eshab-ı kiram, Resulullah’tan işittiklerine uyardı. Kendi talebelerinden birine uymaya, yani dört mezhepten birinde olmalarına lüzum yoktu. Onların her biri, bütün bilgileri asıl kaynağından alıyordu.

Birbirlerine sorarak da öğreniyorlardı. Hepsi, mezhep imamlarından daha çok âlim ve daha yüksek müctehid, yani mezhep sahibiydiler. Bir müctehidin mezhebi kendi mezhebidir. Bir müctehid olan Hazret-i Mehdi’nin mezhebi de, kendi mezhebidir.

Hazret-i Mehdi gelince, doğru İslam bilgileri unutulmuş ve ortadan kalkmış olacak. Hazret-i Mehdi Ehl-i sünnet bilgilerini tazeleyeceği zaman, zaten İslam âlimi kalmamış olacak. Yani fıkıh ve tasavvuf âlimleri zaten kalmamış olacak. Dolayısıyla bu âlimler değil, ortalık mezhepsizlere kaldığı için, onlar Hazret-i Mehdi’ye karşı koyacaklar, feryat edecekler. Hazret-i Mehdi, âlimleri değil, bu türedileri zararsız hâle getirecektir.

Hazret-i İsa da, Hazret-i Mehdi gibi ictihad edecektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki :
Muhammed Parisa hazretleri, Fusul-i sitte kitabında, (İsa aleyhisselam gökten inip, İmam-ı a’zam Ebu Hanife’nin mezhebine uygun ictihad edecek, onun helal dediğine helal diyecek, haram dediğine haram diyecektir) buyuruyor. (3/17)

Hazret-i Mehdi, İslamiyet’i yayacak. Resulullah’ın sünnetlerini ortaya çıkaracak. Bid’at işlemeye ve bid’atleri Müslümanlık olarak yaymaya alışmış olan Medine’deki din adamı, Mehdi’nin sözlerine şaşıp, (Bu adam bizim dinimizi yok etmek istiyor) diyecek. Hazret-i Mehdi, bu din adamının öldürülmesini emredecektir. (1/255)

Görüldüğü gibi, Hazret-i Mehdi geldiğinde, hak mezheplerin hükümleri unutulmuş olacak, bid’atler ortalığı kaplayacak, ortada hak bir mezhep kalmayacaktır. Hazret-i Mehdi de yaygınlaşan bu bâtıl mezhepleri, bid’atleri kaldıracaktır. Mezhepsizleri yok edecektir. Bütün bu bildirilenlere rağmen, nasıl olur da, Müslümanlar için rahmet olan dört hak mezhep ve fıkıh kitaplarında bildirilen hükümler, ictihadlar, öcü gibi gösterilip, (Mehdi gelince bunlardan kurtulacağız) diye mezhep düşmanlığı yapılabilir?

Hazret-i Mehdi gelince
Sual : (Bir dinde bir mesele, mezhebin birine göre farz, ötekine göre haram olur mu? Mehdi gelince bu ihtilaflara son verecektir. Mehdi’nin bir an önce gelmesinin önemi buradan da anlaşılıyor) deniyor. Asırlardır hiçbir İslâm âlimi, dört hak mezhepteki farklı hükümlere itiraz etmemiştir. Mehdi niye hak mezhepleri kaldıracak ki?
CEVAP
Hazret-i Mehdi geldiği zaman, dört hak mezhebi kaldırmayacaktır. (Kaldıracaktır) demek, dört hak mezhebin bâtıl olduğunu iddia etmek olur. Bu da asırlardır gelen İslâm âlimlerini yalanlamak olur. Hangi Ehl-i sünnet âlimi, dört mezhebin hak olmadığını söylemiştir?

Hak mezheplerdeki hükümlerin farklı olması, Peygamber efendimizin emrettiği bir rahmettir. Allahü teâlânın gönderdiği dinlerin hepsi de, amel yönüyle farklıydı. Âdem aleyhisselamın diniyle Nuh aleyhisselamın, Musa aleyhisselamın dinleri farklıydı. Farklı olmaları hak din olmalarını engellemez. Mesela şarap mubah iken son gönderilen dinde haram kılındı. Niye dinde veya mezheplerde farklı hüküm var demek, Allah’ı suçlamak olur. Allahü teâlâ öyle dilemiş, öyle hükümler göndermiştir. Farklı ictihad da, yani farklı hükümler de dinimizin emridir.

Hazret-i Mehdi geldiği zaman, herkes dinden uzaklaşmış, dört hak mezhebin hükümleri unutulmuş, bâtıl mezhepler ve bid’atler yayılmış olacak. Hazret-i Mehdi, hak mezhepleri ve dinin hükümlerini değil, bu bid’atleri ve bâtıl mezhepleri kaldıracak ve dinin hükümleri unutulduğu için ictihad edecektir. Yapacağı ictihadlar, Hanefî mezhebine uygun olacaktır. Hazret-i İsa da aynı şekilde ictihad edecektir.
Muhammed Parisa hazretleri, (Hazret-i İsa’nın yeryüzüne indiği zaman yapacağı ictihadlar, Hanefî mezhebindeki hükümlere uygun olacaktır) buyuruyor. (Füsul-i sitte)

Hak dinlerdeki farklı hükümler amelde olduğu gibi, dört hak mezhep arasındaki farklar da, itikatta değil ameldedir. Bu ise, Eshab-ı kiramın farklı ictihadı gibi rahmettir. İki hadis-i şerif meali :
(Ümmetimin [âlimlerinin] ihtilafı [farklı ictihadları] rahmettir.) [Deylemi]

(Âlim, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevab alır.) [Buhari]

Sahabenin veya diğer müctehidlerin ictihadlarında doğruyu bulma mecburiyeti yoktur. Doğruyu bulamasa da, isabet edemese de yine sevab kazanır. Bunlara uyan da sevab kazanır. Farklı içtihada dil uzatmak, dinî yıkmaktan başka şey değildir.

Yahudiler ve Mehdi

Sual : (Yahudilere göre de Mehdi gelecek. Mehdi gelince Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar kucaklaşacaktır. Müslümanlar, Ehl-i kitapla omuz omuza verip, ateizme karşı mücadele edeceklerdir. Zaten ehl-i kitap bizim kardeşimizdir, fakat Hristiyanların üç tanrı inancı yanlıştır. Yahudiler onlar kadar kötü değildir, can ciğer kardeşimizdir. Tevrat’ı okumak gerekir. Şiiler gibi Vehhabiler de din kardeşimizdir, bunlar Mehdi’nin askerleri olacaktır. Yahudilerin bekledikleri Mesih, bizim beklediğimiz Mehdi’dir. Bu onları baskıdan kurtaracak, vaat edilmiş toprakları yeniden elde edecek ve Yahudileri tüm dünyaya hâkim kılacaktır) diyenler çıktı. Bunların maksatları nedir? Mehdi, Müslümanları değil de, niye Yahudileri dünyaya hâkim kılacak? Sanki aralarında iş bölümü yapar gibi, niye günümüzdeki insanların bazıları Hristiyanlara, bazıları da Yahudilere daha çok sempati duyar ki? Bu işin Yahudi İbni Sebe ile de bir ilgisi olabilir mi?
CEVAP
Dinimizde böyle bir şey yoktur, hiçbir din kitabında böyle bir şey yazmaz. Bunlar yeni türedilerin uydurmalarıdır.

Yahudilerin Mehdi’yi beklediğini söylemek çok yanlıştır. Onlar, Muhammed aleyhisselam kendi ırklarından olmadığı için, âhir zaman peygamberini bekliyorlar, (Kral Mesih gelecek ve bizi dünyaya hâkim kılacak) diyorlar. Buna Mehdi demek kadar saçma bir şey olamaz.

Hazret-i Mehdi ve Hazret-i İsa gelince, Yahudilik veya Hristiyanlık değil, İslamiyet yeryüzüne hâkim olacak ve bütün bâtıl dinler ortadan kalkacaktır. Üç hadis-i şerif meali :
(İsmini duyduğunuz kimselerden, yeryüzüne dört kişi malik oldu. İkisi mümin, ikisi de kâfirdi. Mümin olan iki kişi, Zülkarneyn ile Süleyman idi. Kâfir olan ikisi de, Nemrut ile Buhtunnasar idi. Beşinci olarak, yeryüzüne, benim evladımdan biri, [Mehdi] malik olacaktır.) [M. Rabbani]

(Allah’a yemin ederim ki, Meryem’in oğlu İsa, âdil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak [Hristiyanlığı kaldıracak], domuzu öldürecek [domuz etini yasaklayacak], İslam’dan başka her şeyi yasak edecektir.) [Buhari]

(İsa inince İslamiyet’le hükmedecektir. O zaman Allahü teâlâ, Müslümanlardan başka herkesi helak edecek, sonra yeryüzünde sükûn, emniyet meydana gelecektir. O kadar ki, aslan deveyle, kaplan inekle ve kurt kuzuyla serbestçe dolaşacak, çocuklar yılanlarla oynayacak. İsa ölünce, cenazesini Müslümanlar kaldıracaktır.) [Ebu Davud]

Peygamber efendimiz, Hazret-i İsa gelince, Allahü teâlânın Müslümanlardan başka herkesi helak edeceğini bildirirken, Müslümanların Yahudi ve Hristiyanlarla, yani Allahü teâlânın düşmanı olan kâfirlerle kucaklaşacaklarını söylemek, normal insanın söyleyeceği bir söz değildir.

Yahudilere ve Hristiyanlara kucak açanlar, şu mealdeki âyet-i kerimeleri hiç mi görmediler? Gördüler de, yoksa hâşâ inanmıyorlar mı?
(İman edenlere en şiddetli düşmanlık edenler Yahudi ve müşriklerdir.) [Maide 82]

(Dinlerine uymadıkça, Yahudilerle Hristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar.) [Bekara 120]

Demek ki, Tevrat ve İncil okumakla, onlarla dost olmakla, bunlar Müslümandan hoşnut olmazmış. Hoşnut olmaları için, Allahü teâlânın bildirdiği gibi, dinlerine uymak gerekiyormuş. Peki, bunu bir Müslüman nasıl yapar?

Allahü teâlânın, sevmeyin, dostluk kurmayın dediği kimseleri sevmek ve onlarla dostluk kurmak, dinimize aykırıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir :
(İmanın en sağlam temeli ve en kuvvetli alameti, hubb-i fillah, buğd-i fillahtır.) [Ebu Davud]

(İsyan edenlere düşmanlık ederek, Allahü teâlâya yaklaşın!) [Deylemi]

(Bir kavmi sevip de onlarla dostluk kuran, kıyamette onlarla haşrolur.) [Taberani]

Hristiyanlarla Yahudilere olduğu gibi, Vehhabilerle Şiilere neden kucak açıldığını, özellikle de Yahudilerle Şiilerin ön planda tutulmasının sebebini anlamak da zordur.

Kıyamet alametleri ve imtihan

Sual : Bazıları, (Bizler bu dünyaya imtihan edilmek için gönderilmişiz. Bu imtihanı bozacak derecede açık deliller gelemez. Mesela güneş batıdan doğmaz. İslamiyet’in batıdan yayılacağı diye tevil gerekir. Dabbet-ül-arz ise hadislerde bildirildiği gibi insanların alnına mühür vuran bir hayvan değil, AIDS hastalığının virüsü olarak tevil gerekir. Mehdi’nin geldiğini herkes bilemez. Davul zurna ile gelecek değil. İsa’nın ve Mehdi’nin gelmesi gibi kıyamet alametleri ile ilgili bütün hadislerin senetleri sahih olsa da, Kur’anın ruhuna aykırıdır. Bütün hadisleri Kur’anın ruhuna uydurarak tevil etmek gerekir) diyorlar. Hem hadislerin senetleri sahih olsa da itibar edilmez derken, bir yandan da onları tevil etmek gerekir deniyor. Bu bir çelişki değil mi?
CEVAP
(Senedi sahih olsa da itibar edilmez) demek, bu sözü Allah Resulü söylemiştir ama yanlış söylemiştir demektir. Senedi sahih olan meşhur hadis-i şeriflere inanmamak küfre kadar götürür. İkincisi, hadis âlimleri, hadislerin hâşâ Kur’ana aykırı olduğunu, imtihan için gönderildiğimizi bilememişler de, şimdiki türediler mi biliyor? Dini yıkmak için, âyetleri ve hadisleri yalan yanlış tevil etmeye çalışıyorlar.

Hadis-i şeriflerle bildirilen kıyamet alametleri niye imtihanı bozsun ki? Bir harikulade olay olunca veya bir keramet görülünce yahut mucizeler meydana çıkınca imtihan bozulur mu? Din kitaplarında bildiriliyor ki, Peygamber efendimizin bin kadar mucizesi görülmüştür. Buna rağmen Ebu Cehiller, Ebu Lehebler ve birçok müşrik iman etmemiştir. Demek ki mucize ve keramet gibi olaylar imtihanı bozmuyor. Üstelik bunlar olunca iman edin denmiyor ki, aksine imtihan müddetinin bittiğini, bundan sonra imanın kabul edilmeyeceği bildiriliyor.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki :
(Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158]

Âyet-i kerimede bildirilen alametlerden üçünü Peygamber efendimiz şöyle açıklıyor :
(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de imanı fayda vermez.) [Buhari, Müslim]

(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez : Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi]

Kıyamet alametlerinden güneşin batıdan doğmasını, Avrupa’nın Müslüman olması diye tevil etmeli diyorlar. Avrupa Müslüman olunca, iman fayda vermez mi?

Güneşin batıdan doğması aklen de, ilmen de mümkündür. Tevile ihtiyaç yoktur. Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır. Başka yörüngeye girer. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olarak görülür.

Peygamber efendimiz, o hadis-i şerifi Arabistan’da söylemiştir. Arabistan’a göre, Batı, Avrupa değildir, Afrika’dır. Afrika Müslüman olacak dense, biraz daha az yanlış olur. Türkiye’ye göre Avrupa Batı’dadır. Asya’ya göre de Türkiye Batı’dadır. Her ülkenin batısında başka bir ülke vardır. Batı’nın Müslüman olması demek, bütün dünyanın Müslüman olması demektir. Batıda olmayan tek ülke yoktur. Çünkü dünya yuvarlaktır. Bu tevilin ne kadar mantıksız ve saçma olduğu meydandadır.

Hadisi-i şerifte, (Güneş Batı’dan doğunca tevbe kapısı kapanır, iman edenin imanı fayda vermez) buyuruluyor. Şimdi, saçma tevile göre, Afrika veya Avrupa, yahut bütün dünya Müslüman olunca, tevbe kapısı niye kapansın ki? Tevbe kapısı kapalı, iman edene imanı fayda vermiyor, bunlar nasıl Müslüman olacak ki? Öyle ya ötekine tevil bulan buna da bir kulp takabilir. Peygamber efendimizin hadisleri bulmaca bilmece gibi değildir. Müteşabih olanlar hariç, hepsi anlatıldığı gibidir, (Ben elma dersem, sen muz anla, ben koca karı dersem sen kız anla) cinsinden değildir. Hâşâ Resulullah efendimiz, bilmece gibi mi söz söylüyor?

Bunun gibi, (Salat, duadır, namaz diye bir şey yok) diyenler çıkmıştır. Tevil ederek dini yıkmaya çalışıyorlar.

AIDS hastalığına da, Kur’an-ı kerimde bildirilen hayvan olduğunu söylemek yanlıştır.

(O söz başlarına geldiği zaman, [Kıyamet alametleri zuhur edince], onlara yerden bir hayvan çıkarırız, bu hayvan, onlara, insanların âyetlerimize kesin bir iman etmemiş olduklarını söyler.) [Neml 82, Tefsir-i Kurtubi]

Dabbet-ül-arz hakkında birçok hadis-i şerif vardır. (Feraid-ül fevaid), (Muhtasar-ı Tezkire-i Kurtubi), (Megaribüz zaman) ve (El kavlül muhtasar fi alamatil Mehdil muntazar) isimli kitaplardaki hadis-i şeriflerden ikisi şöyle :
(Dabbet-ül arzın deve ayağı gibi dört ayağı ve kuş gibi kanatları vardır. Başı öküz başına, kulağı fil kulağına, kuyruğu ise, koç kuyruğuna benzer.)

(Dabbet-ül arz, asa-i Musa ile mümine dokunur, alnına “Cennetlik” yazılır, yüzü nurlanır. Kâfire, mührü Süleymanı vurur, “Cehennemlik” yazılır, yüzü simsiyah olur.)

Hazret-i Mehdi davul zurna ile gelmeyecek; ama gökten bir melek bunu haber verecek ve bütün dünya duyacaktır. İki hadis-i şerif meali :
(Mehdi’nin başı hizasında bir bulut olacak, buluttan bir melek, “Bu Mehdidir, sözünü dinleyin” diyecektir.) [Ebu Nuaym]

(Ehl-i beytimden bir zat yeryüzüne hâkim olmadıkça kıyamet kopmaz. Onun alnı açıktır, kemer burunludur. Yeryüzü zulümle dolu iken, o, dünyayı adaletle doldurur. İdaresi yedi yıl sürer.) [Müslim] (Mehdiyim diyenler geldi de hangisi dünyayı adaletle doldurdu?)

İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki :
Yecüc ve Mecüc’ün ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, Hazret-i İsa’nın gökten inmesi, Deccal’ın ve diğer kıyamet alametlerinin hepsi aynen hadis-i şerifte bildirildiği gibi, [tevilsiz olarak] zamanı gelince gerçekleşeceğine inanırız. (Fıkhı ekber)

Kıyamet alametlerini tevil etmek, İmam-ı a’zamın sözüne aykırıdır. Hiçbir İslam âlimi kıyamet alametlerini tevil etmemiştir. Buna rağmen tevil etmeye çalışmak, biz bunlara inanmıyoruz, ama bunu da açıkça diyemiyoruz, demenin başka şeklidir.

Kıyamet alametleri müteşabih mi?

Sual : (Deccal ve Dabbet-ül-arz ile ilgili hadislere, tevil etmeden inanmak gülünç olduğu gibi, o şekilde inanmak insanları dinden çıkarır, çünkü hadislerde bildirildiği gibi meydana gelmesi mümkün değildir. İmtihana da aykırıdır. Böyle bir şey olursa herkes Müslüman olur. Deccal, gözü kör olan bir insan değil, ateizmdir. Dabbet-ül-arz ise yerden çıkacak bir hayvan değil, telefonlardır) diyenler var. Hadislere inanmak insanı dinden çıkarır demek, Resulullah yanlış söylemiştir demek değil midir?
CEVAP
Hadis-i şeriflere inanmak imandandır, inkâr etmek maksadıyla tevile kalkışmak sapıklıktır. Hele mütevatir olan bir hadis-i şerifi inkâr etmek, küfür olur. Bu hadis-i şeriflere kimse inanmaz demek, asırlardan beri gelen âlimlere ve Müslümanlara çok çirkin bir iftiradır. Bu çirkin tevilin sebebi şudur :
Hazret-i Mehdi gelince, Deccal ve Dabbet-ül-arz da çıkacağı için, Mehdi geldi diyebilmek için bunları tevil etmek zorunda kalıyorlar. Tevil etmezlerse kendilerinin veya hocalarının Mehdi olduğunu nasıl söyleyecekler ki?

Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz gibi alametler, olağanüstü yani harikulade olaylardır. Elbette akılla izah edilemez. Peygamber efendimizin bin kadar mucizesi görülmüştür, ama yine de Ebu Cehil gibiler inanmamıştır. İbrahim aleyhisselamı ateş yakmadığı halde, Nemrut ve avenesi iman etmemiştir. Musa aleyhisselamın âsâsı büyük bir yılan olduğu halde, Firavun ve taraftarları iman etmemiş, sadece sihirbazlar iman etmiştir. İsa aleyhisselamın, birçok mucizesi olmuştur. Körleri iyi etmesi, ölüleri diriltmesi gibi mucizeleri görüldüğü halde, 12 kişiden başka, iman eden olmamıştır. Bu 12 kişi de, sadece mucize gördükleri için değil, Peygamber olduğuna inandıkları için, iman etmişlerdir. Salih aleyhisselamın devesi, her kapıya giderek sütünü sağdırmış ve sütü hiç eksilmediği halde, inanmayıp deveyi kesmişlerdir. Evliya-yı kiramdan da, binlerce kerametler zuhur ettiği halde, bunları gören gayrimüslimlerden, iman etmeyen çoktur. Demek ki, mucize ve keramet gibi olaylar, imtihanı bozmuyor.

Kıyametin bu büyük alametleriyle, (Akıl alacak şey değil) diye alay etmek büyük felakettir. Hem de, Allah böyle şeyler yaratamaz anlamı çıkar ki, onun kudretinden şüphe etmek olur. Harikulade olaylar olduğu için, bu alametleri tevil etmek, çok yanlış olur. Zaten, Dabbet-ül arz, Deccal ve güneşin batıdan doğması gibi, kıyametin büyük alametleri görüldükten sonra, (İman edin) denmiyor ki, aksine imtihan müddetinin bittiği, bundan sonra imanın kabul edilmeyeceği bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali şöyledir :
(Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış kimseye, o günkü imanı fayda vermez.) [Enam 158]

Bu âyet-i kerimeyi açıklar mahiyetteki iki hadis-i şerif meali şöyledir :
(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır görmemiş olana, imanı fayda vermez : Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Müslim, Tirmizi, Beyheki] (Bunların peş peşe çıkacağı aşağıda açıkça bildiriliyor. “Deccal ve Dabbet-ül-arz çıktı, ama güneş 100 sene sonra batıdan doğacak” da denemez.)

(Dabbe, âyette ve hadiste bildirildiği gibi hayvan değildir) demek, âyetleri ve hadisleri tevil yoluyla inkâr etmek demektir. Bu Bâtınîliğin bâtıl yoludur. (Bunun Bâtınî mânâsı var) yahut (Bunlar müteşabihtir) demek gerçek mânâsını inkâr etmektir. Nelerin müteşabih olduğunu dinimiz bildirmiştir. Bunlar da, genelde Allahü teâlânın zatıyla ilgili âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerdir. Yoksa herkes kendi kafasına göre, bu da müteşabihtir diye, istediği âyet ve hadisi tevil ederse, ortada din diye bir şey kalmaz. Mealci denilen mezhepsizler de, (Salât dua demektir, namaz dinimizde yoktur, dua vardır) diyorlar. Böylece namazı inkâr ediyorlar. Salât dua demektir diyerek salâtın namaz olduğunu inkâr etmekle, Dabbe’nin hayvan olduğunu inkâr etmek arasında fark yoktur.

Mutezile denilen fırka da, Sırat, Mizan gibi akılla anlaşılması zor olan hususları, sahih hadislerle bildirilmesine rağmen, akılları almadığı için inkâr etmişlerdir. Hadis-i şerifte, (Sırat köprüsü, kıldan ince, kılıçtan keskindir) buyuruldu. (İ. Ahmed)

Yine hadis-i şeriflerde, Mizanda amellerin terazide tartılacağı bildirilmiştir. Mutezile fırkası, (Amelin ağırlığı mı olur) diyerek kabul edememiştir.

Deccal ve Dabbet-ül-arzı tevil edenler olduğu gibi, güneşin batıdan doğmasını, Hazret-i İsa ve Hazret-i Mehdi’yi de tevil ederek, (Güneşin batıdan doğması, İslamiyet’in batıdan yayılmasıdır. İsa ve Mehdi de birer akım, şahs-ı manevi olarak gelecektir) diyen bid’at ehli sapıklar da çıkmıştır. Görüldüğü gibi, tevilin yolu açılınca, bunun sınırı olmaz. Herkes her şeyi dilediği gibi tevil edebilir. O zaman ortada din diye bir şey kalmaz.